29 Mart 2009 Pazar

Fark Bul

Fark Bul oyunu
Fark Bul

OYUN

Türkiye Haritası

Türkiye Haritası oyunu
Türkiye Haritası

OYUN

25 Mart 2009 Çarşamba

Ben 10 Blok Saldırısı

Ben10 Blok Saldırısı oyunu
Ben10 Blok Saldırısı

OYUN

Bugs Bunny Havuç Topla

Bugs Bunny Havuç Topla oyunu
Bugs Bunny Havuç Topla

OYUN

Süper Yarış

Süper Yarış oyunu
Süper Yarış

OYUN

3D Ralli Yarışması

3D Ralli Yarışması oyunu
3D Ralli Yarışması

OYUN

Zor Penaltı

Zor Penaltı oyunu
Zor Penaltı

OYUN

Hedef Şut

Hedef Şut oyunu
Hedef Şut

OYUN

Smaç Basket

Smaç Basket oyunu
Smaç Basket

OYUN

Basketbol Turnuvası

Basketbol Turnuvası oyunu
Basketbol Turnuvası

OYUN

Süt Sağ

Süt Sağ oyunu
Süt Sağ

OYUN

Kedi Köpek Dalaşı

Kedi köpek dalaşı oyunu
Kedi köpek dalaşı

OYUN

MURO

MURO oyunu
MURO

OYUN

Baba Kızdırma Oyunu

Baba kızdırma oyunu
Baba kızdırma

OYUN

Bilgisayardan İntikam

Bilgisayardan İntikam oyunu
Bilgisayardan İntikam

OYUN

Aşk Ölçme

Aşk ölçme oyunu
Aşk ölçme

OYUN

Recep Abiye Sor

Recep Abiye Sor oyunu
Recep Abiye Sor

OYUN

22 Mart 2009 Pazar

Ömer Seyfettin

ÖMER SEYFETTİN
Ömer Seyfettin (
1884-1920) Türk edebiyatının en çok okunan hikaye yazarıdır. Asker ve öğretmendir. Türk kısa hikayeciliğinin kurucu ismidir. Ayrıca edebiyatta Türkçülük akımının kurucularındandır. Türkçede sadeleşmenin savunucusudur. Kısa ömrüne çok sayıda eser sığdırmıştır. En tanınan eseri "Kaşağı" isimli öyküsüdür.
1884 yılında Gönen'de (Balıkesir) doğdu. Hatko Çerkeslerindendir. İyi derecede Adige dili konuşurdu. Yüzbaşı Ömer Şevki Bey'le, Fatma Hanım'ın ikisi küçük yaşlarda ölen dört çocuğundan birisidir. Öğrenimine Gönen'de bir mahalle mektebinde başladı. Ömer Şevki Bey'in görevinin nakli dolayısıyla Gönen'den ayrılan aile İnebolu ve Ayancık'tan sonra İstanbul'a geldi.
Ömer Seyfettin, önce
Mekteb-i Osmanî'ye, 1893 ders yılı başında da Askerî Baytar Rüştiyesi'ne kaydedildi. Bu okulu 1896'da tamamlayarak Edirne Askerî İdadîsi'ne devam etti. 1900'de İdadî'yi bitirerek İstanbul'a döndü. Burada Mekteb-i Harbiye-i Şahâne'ye başladı. 1903 yılında Makedonya'da çıkan karışıklık üzerine "Sınıf-ı müstacele" denilen bir hakla imtihansız mezun oldu.
Ömer Seyfettin, mezuniyetten sonra
piyade asteğmeni rütbesiyle, merkezi Selanik'te bulunan Üçüncü Ordu'nun İzmir Redif Tümeni'ne bağlı Kuşadası Redif Taburu'na tayin edildi. 1906'da İzmir Jandarma Okulu'na öğretmen olarak atandı. Bu, Ömer Seyfettin için önemlidir; zira bu vesileyle İzmir'deki fikrî ve edebî faaliyetleri takip edecek ve bunlar içerisinde yer alan gençlerle tanışacaktır. Nitekim batı kültürünü tanıyan Baha Tevfik'ten Fransızca bilgisini artırmak için teşvik gördü; Necip Türkçü'den ise sade Türkçe ve millî bir dille yapılan millî edebiyat konusunda önemli fikirler aldı.
Ömer Seyfettin
Ocak 1909'da Selanik Üçüncü Ordu'da görevlendiridi. Selanik'te çıkmakta olan Hüsün ve Şiir dergisinin ismi Akil Koyuncu'nun istek ve ısrarı üzerine Genç Kalemler'e çevrildikten sonra 11 Nisan 1911'de Ömer Seyfettin'in Yeni Lisan isimli ilk başyazısı imzasız olarak yayımlandı.
Genç Kalemler yazı heyetini oluşturanlar Balkan Savaşı'nın başlaması üzerine dağılmak zorunda kaldı. Ömer Seyfettin yeniden orduya çağrıldı, Yanya Kuşatması'nda esir düştü. Nafliyon'da geçen 1 yıllık esareti sırasında sürekli okumuştu. "Mehdi", "Hürriyet Bayrakları" gibi hikâyelerini bu dönemde yazdı. Hikâyeleri Türk Yurdu'nda yayımlandı. Esareti süresince gerek okuyarak, gerekse yaşayarak yazarlık hayatı için önemli olacak tecrübeler kazandı.
Ömer Seyfettin
1913'te esareti bitince İstanbul'a döndü. 23 Ocak 1913'te Enver Paşa'nın organize ettiği Babıali Baskını'na katıldı. Daha sonra askerlikten ayrıldı, yazarlık ve öğretmenlikle hayatını kazanmaya başladı. Türk Sözü dergisinin başyazarlığına getirildi ve burada Türkçü düşüncenin sözcülüğünü yapan yazılar yazdı. 1914 yılında Kabataş Sultanisi'nde öğretmenlik görevine başladı ve bu görevini ölümüne kadar sürdürdü.
1915'te İttihat ve Terakki Fırkası ileri gelenlerinden Doktor Besim Ethem Bey'in kızı Calibe Hanım'la evlenmiştir. Bu evlilik Güner isimli bir kız çocuğuna rağmen bozulunca tekrar yalnızlığına döndü.
1917'den ölüm tarihi olan 6 Mart 1920'ye kadar geçen zaman birçok acı ve sıkıntıya rağmen verimli bir hikâyecilik dönemini içine alır. Bu dönemde 10 kitap dolduran 125 hikaye yazdı. Hikâye ve makaleleri Yeni Mecmua, Şair, Donanma, Büyük Mecmua, Yeni Dünya, Diken, Türk Kadını gibi dergilerle Vakit, Zaman ve İfham gazetelerinde yayımlandı. Bir yandan öğretmenlik yapmayı sürdürdü.
Hastalığı
25 Şubat 1920'de artınca yazar 4 Mart'ta hastahaneye kaldırıldı. 6 Mart 1920'de hayata gözlerini yumdu. Önce Kadıköy Kuşdili Mahmut Baba Mezarlığı'na defnedilir. Daha sonra mezarı buradan yol geçeceği veya tramvay garajı yapılacağı gerekçesiyle 23 Ağustos 1939'da Zincirlikuyu Asri Mezarlığı'na nakledildi.
En yakın arkadaşı
Ali Canip Yöntem, onun hayatını ve mizacını anlatan, en kuvvetli hikayelerinİ içeren Ömer Seyfettin ve Hayatı adlı bir kitap yazdı ve bu kitap 1935 yılında yayımlandı. Kısa bir süre sonra da bütün hikâyeleri bir kitap serisi halinde basılmıştır ve bu hikayeler günümüzde de sevilerek okunmaktadır.

İbibik Kuşu

İbibik Kuşu

(Upupa epops), ibibikgiller (Upupidae) familyasında yer alan tek kuş
türü. Eşleşme dönemlerinde çıkardıkları sesten dolayı Anadolu'da hüthüt adını almıştır.

Yaşam şekli
Gagaları uzun ve yay şeklinde olan kuşlardır. Sivri gagaları ile toprağı eşerek çıkardığı kurtçukları havaya fırlatıp gagasını açarak havada kapmayı severler. Kırlar ve ormanlar yerleşim alanlarıdır. Haşere, böcek, salyangoz ve solucanlarla beslenirler. Her çeşit oyukta ve kovukta yuvalarını yaparlar ve insana rahatlıkla alışırlar. Açık arazide bulunabileceği gibi şehir parklarında da rastlanır.

Üreme
Yuvasını ağaç
kovuklarında veya yüksek toprak deliklerinde yapar. Kuluçka zamanı kuyruk bezinden ağır bir koku yayılır. Dişileri 4-12 adet açık mavi veya zeytuni kahverengi yumurtalar üzerinde 16 gün kuluçkaya yatarlar. Kuluçka sırasında erkek dişiyi besler. Yavrular dışkı atarak düşmanlarından kendilerini korurlar.

Dağılımı
Palearktik'de ve
Afrika'da bulunurlar. Sonbahar mevsiminde Afrika'ya göç eder. Baharda Asya ve Avrupa'ya tekrar döner. Göç zamanlarının dışında yalnız yaşamayı seven kuşlardır.
Ses-Ötüşü 'U-bu-bup' ( ya da hup-hup-hup ) şeklinde ilk hecesi vurgulu, oldukça pes fakat epey uzaktan işitilebilen ve çok yankılanan bir ötüşü vardır. Baharda erkek bunu sürekli tekrarlar. Şişe ağızına üfleyince çıkan sese benzer.
Davranışları

Yerde paytak paytak yürüyerek avlanır, aniden havalanır ve uzun, sakin ve dalgalı bir uçuşla uzaklaşır. Yuvasını hayvan dışkısı öbeklerini de yapan İbibik dışarıdan gelecek tehditlerin dayanamayacağı pis kokuda bir ortam yaratır. Kendi dışkısını fırlatma becerisini de korunma amaçlı kullanır.60 cm ye kadar çok iyi bir nişancıdır. En son çare olarak da yılan gibi tıslamayı ve keskin gagası ile gagalamayı dener. Üreme için çöplük ve hayvan dışkısı olan yerleri seçmesindeki diğer bir neden de bu tip ortamlarda bol sinek,larva ve kurtçuk bulunmasıdır. Kuluçkayı dişi yanlız yapar, erkek besin sağlar. Kuluçkadan sonra besin sağlama görevini birlikte yürütürler.
Yerel Adları

Türkiye'nin her yöresinde bulunur. 50 ye yakın Türkçe yöresel adı vardır. Çavuşkuşu ( Osmanlı Dönemi), Hüthüt (arapçadan ), İbicek (Halk Şiirlerinde), Tarakçın (Anandolunun Kuzeyi) diye de adlandırılır. Diğer Yöresel Adlar :baltalı, bayramcak, çavuş kuşu, dağ horozu, darak kuşu, darakcin, darakçin, dogey, gosgok, gügük, güpbük, harman horozu, hibibik, hipop, hophop, hophopık, hopop, hübbuk, hübbük, hübübük, hütüt, hüthüt, hüthüt kuşu (Elazığ), ıbabap, ibik, ibidik, ibikli, ibobop, kel ibik, kızlar çavışı, kokar ibik, kokar meke, kokar yürülük, nacaklı, patla baş, pipo, takgalı, taraklı, taraklı kuş, ububuk, übübük, yamalkan, yırıbık, yiribik, cennetkuşu.

Ağrı Dağı

Ağrı Dağı
Ağrı Dağı,Ararat (
Selçuklular döneminde; Eğri Dağ, resmi adıyla Büyük Ağrı Dağı), Türkiye'nin en yüksek dağıdır. Zirvesi 4 mevsim boyunca erimeyen kar ve takke buzulu ile kaplı volkanik bir dağ olan Ağrı Dağı, Türkiye'nin doğu ucunda, Ağrı ilinin sınırları içerisinde yer almaktadır. Dağ, İran'ın 16 km batısında ve Ermenistan'ın 32 km güneyindedir. Dağın %35'lik bir kesimi Iğdır ilinde, kalan %65'lik kesimi ise Ağrı ili sınırları içerisindedir.
Ağrı dağı 5137 metrelik rakımıyla,
Anadolu Yarımadası'nın en yüksek doruğudur.Dağın doruğu iki zirveden oluşur bunlar 5137 metrelik Atatürk zirvesi ile 5122 metrelik İnönü zirvesidir. 4000 metreye kadar bazalt daha sonra sonraki yükseklikte andezit lavlarından oluşarak volkanik bir dağ özellikleri gösterir. Dağın doruğunda bir örtü buzulu vardır ve Türkiye'nin en büyük buzuludur. Doğu yüzünde Serdarbulak yaylası ve 3898 m. yükseklikteki Küçük Ağrı Dağı yer alır.
Bir inanışa göre,
Eski Ahid'teki Tekvin babında Nuh'un gemisi'nin karaya oturduğu dağ bu dağdır. Fakat, Kuran'ı Kerim'de Nuhun gemisinin "Cudi'ye oturduğu" belirtilmektedir. 1950'li yıllarda, havadan çekilen fotoğraflardaki gemiye benzeyen şekiller Nuh'un gemisinin bulunduğu yönünde yorumlandı, ancak daha sonra bu iddiaların asılsız olduğu ortaya çıktı.
Türkiye'nin en büyük dağı olan Ağrı Dağı jeolojik konumu ve
Büyük Tufan'dan sonra Nuh'un gemisi ne ev sahipliği yapması dolayısıyla efsanevi özelliği olan bir dağdır. Kutsal kitaplarda da adı geçen Ağrı Dağının farklı dillerde birçok ismi vardır. Başlıcaları, Ararat, Kuh - i Nuh, Cebel ül Haris'tir.
Marco Polo'nun hiçbir zaman çıkılamayacak dediği dağa ilk tırmanış, kayıtlara göre 9 Ekim 1829'da Prof. Frederik Von Parat tarafından gerçekleştirildi. İlk kış solo tırmanışı ise 21 Şubat 1970'te Dağcılık Federasyonu eski başkanlarından Dr. Bozkurt Ergör tarafından gerçekleştirildi. 1980'li yıllarda binlerce dağcı Ağrı Dağı'nı ziyaret etti. Ağrı'ya tırmanış 1990 yılında yasaklandı. 1998'de Dağcılık Federasyonu'nun bir grup dağcıya izin vermesiyle bu yasak kaldırıldı.

Aslanlar


Aslanlar
Afrika aslanı, savanların en büyük yırtıcısı, dünyanın en büyük ikinci kedisi(en büyük kaplan) gibi unvanları elinde bulunduran 4 büyük kediden bir tanesidir.En büyük kaplan olsa bile aslan en güçlü yırtıcıdır.Erkek aslanın boyu 90 cm’i kuyruk olmak üzere 2,70 metreyi, ağırlığı ise 260 kiloyu bulabilir. Dişiler ise bunun neredeyse yarısı kadardır. Postu kahverengimsi sarıdır. Erkeğin yelesi kahverengimsi sarıdan siyaha kadar değişir. Geniş alınlı, güçlü çeneli, uzayıp çekilebilen tırnaklı, sarımtırak kısa ve yatık tüylüdür. Kuyruğunun ucu püsküllüdür. Erkek aslanın başının etrafı uzun ve güzel bir yele ile süslüdür. Omuzlarının üzerine kadar dağılan bu perçem, kızdığı zaman kabarır. Çok güçlü ve cesur olduğundan dolayı hayvanların kralı olarak adlandırılır. Vahşi hayatta bilinen en güçlü birinci saldırgan kedidir. Korkunç kükremeleri 5 km ileriden duyulabilir.İnsanları av olarak kullanabilirler.

Beslenme
Afrika aslanı çoğunlukla etobur olmakla birlikte bazen yere düşmüş meyveleri de yer. Protein, yağ, karbonhidrat ve maden tuzlarına ek olarak vitaminini çoğunlukla bu meyvelerden ve avlarının iç organlarından alırlar. Aslan, tipik bir şekilde önce avın iç organlarını ve arka kısmını yer. Sonra yavaşça başa doğru gelir.Hayvanat bahçelerinde verilen etlere vitamin de eklenirse hayvan en iyi şekilde gelişir ve başarıyla ürer. Avı çoğu zaman dişi öldürür; fakat her zaman öncelik erkek aslanındır. Sonra sıra dişiye gelir. Yavrular ise sona kalır. Aslan, genellikle antilop ve zebraları avlar. Fakat bazen kamış sıçanı gibi küçük avları yakalar. Çiftlik hayvanlarına da saldırdığı olur. Hatta insanları bile av olarak seçebilir. Fakat asıl avları bir araştırmayla şöyle belirlenmiştir:
gnu, impala, zebra, su antilobu, kudu, zürafa. Daha sonraki bir araştırma ise bu avları şöyle listelemektedir: Su antilobu, gnu, kudu, zürafa, samur antilobu, çessebe, zebra, Afrika mandası, rebok. Fakat Afrika aslanları bazen Afrika filleri ve suaygırlarına saldırabilir. Fillerin devasa kulakları insanların duyamayacağı sesleri duyacak kadar hassastır. Fakat gecenin sessizliğinde bu kulaklar hiçbir işlerine yaramayan bir yükten başka bir şey değildir. Ayrıca fillerin görüş yetenekleri fazla iyi olmadığından gece çok savunmasızdırlar. Fakat aslanlar kedilerde olduğu gibi geceleri insanlardan 6 kat daha iyi görürler. Bu yüzden de filleri iyi bir grup çalışmasıyla kolayca alt edebilirler. Suaygırlarına da suyun dışında; yani en savunmasız anlarında saldırarak onları öldürebilirler. Yaşlı ya da yaralı aslanlar, çevik avları yakalayamazlar. Bu durumda çiftlik hayvanlarına saldırabilir. Hatta insanları bile av olarak seçebilir. Özellikle kadın ve çocuklara saldırmak bir alışkanlığa dönüşebilir. Bir keresinde bir grup aslan, Tsavo’daki işçilere saldırarak Uganda demir yollarının döşenmesini durdurmuşlardır. Ayrıca ilginç bir şekilde köpekleri de öldürebilir, fakat onları yemezler.
Avlanma
Savunmada ve av sırasında birleşen aslanlar, avlarını kovalar ya da pusuya düşürürler. Genellikle gece avlanırlar. Av esnasında genellikle kükremezler. Fakat avı kovalarken birbirleriyle bağlantıyı sürdürmek için homurdandıkları olur.Buldukları taktirde leş yemekten de geri durmazlar. Ortalama bir Afrika aslanının hızı saatte 55 km’yi bulabilir. Ancak bu hızını yalnızca kısa bir süre devam ettirebilir. Hız almadan 3,60 m yüksekliğe zıplayıp, 12 metre uzaklığa atlayabilir. İşte bu yüzden Aslan
Afrika'nın beş büyükleri listesinde 3. sıradadır.dişi aslanlar erkeklerden daha ağıdır.Dişiler 300 kilyu bulabilirken erkekler maksimum 260 kg. olurlar.
Üreme
Afrika aslanı 2 yaşında çiftleşmeye başlar. Fakat tam olgunluğu 5 yaşında erişir. Erkekler poligamdır, yani birden fazla eşleri vardır. Çiftleşme sırasında ve öncesinde erkek sürekli kükrer. İşe karışan erkeklerle kavga edebilir. Gebelik süresi 105-112 gün arasında değişir. Dişi bir doğuruşunda 2-5 arası yavru dünyaya getirir. Yeni doğan yavrular kördür. Ayrıca kürkleri de beneklidir. Gözleri doğumdan 6 gün sonra açılır. Dişi, 3 aylıkken yavruları sütten keser ve onları avlanma dersleri vermeye başlar. Bir yaşındaki yavrular bunu kendileri başarırlar. Yavrular arasındaki ölüm oranı fazladır. Bunun nedeni yavruların en son beslenmesidir. Bu yüzden yavrularda vitamin eksikliği görülür. Fakat bu doğal bir nüfus kontrol yöntemidir. Böyle durumlarda da dişiler yavruları ölümden kurtarmak için onlar için avlanır ve önce yavruları beslerler.
Yaşam şekli
Afrika aslanı, fundalarda, gövde yaparak onları sıcaktan koruyan ağaçların olduğu yerlerde, sazlıklarda yaşarlar. Açık toprakları severler. Kedigiller familyasının tek sosyal türüdürler. Sayısı 20 kadar olan sürüler halinde yaşarlar. Çok büyük sürüler 30 üyeyi barındırabilir. Grubu bir erkek aslan ya da birden fazla erkeğin oluşturduğu bir koalisyon yönetir. Genelde geceleri aktiftirler. Gündüzleri ise tembel bir kediden farkları yoktur. Gölgelik yerlere uzanır ve serinlemeye çalışırlar. Afrika aslanları günde 20 saat uyur.
Düşmanlar
Afrika aslanının gücüne rağmen birçok düşmanı vardır. Av esnasında
zebralar sert bir çifte atarak aslanın dişlerini, kemiklerini kırabilirler. Bu durumda aslan sakat kalabilir, küçük kemirgenlerle beslenmek zorunda kalır. Ayrıca gnu, beyaz antilop, afrika mandası gibi güçlü boynuzları olan avlarından ağır bir boynuz yarası alabilirler. Bu yara onları doğrudan öldürebilir ya da enfeksiyon kapmasına neden olur. Yani her iki durumda da aslanın hayatı tehlikeye girer. Ya da avlarını almak isteyen benekli sırtlanlar onlar için tehlike arz edebilir. 5-6 dişi aslanın avladığı ava 15 sırtlan onların yemeğini kapmakla kalmaz, onlara ağır yaralar da verebilirler. Ayrıca bazen ağaca tırmanan bir aslan inerken sivri dallara takılarak can verebilir.
Dağılımı
Yaklaşık 10 bin yıl önce aslanlar
Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa, Asya ve Afrika olmak üzere 5 kıtada yaygın haldeydiler. Bugün ise Amerika kıtasının tamamında, Asya kıtasının Hindistan hariç her yerinde, Avrupa’nın tamamında ve Afrika kıtasının bir bölümünde nesilleri tamamen tükenmiş halde. Bugün Afrika aslanı alt türü, aslan türünün en kalabalık ırkını teşkil ediyor. Vahşi doğada Afrika aslanı, sadece Afrika kıtasının bazı bölümlerinde bulunur. Sahra Çölü’nün güney bölgelerinde, Orta Afrika’nın yaklaşık yarısında, Doğu Afrika’da ve Güney Afrika’nın küçük bir bölümünde yaşamaktadır.

Asal Sayılar

Asal sayılar
Asal sayılar, yalnız ve yalnız iki böleni olan doğal sayılardır. Kendisinden ve 1 sayısından başka böleni olmayan, 1'den büyük pozitif
tam sayılar biçiminde de tanımlanmaktadır.(kendisinden küçük asal sayıların hiçbirine tam bölünmeyen sayılardır) Yüzden küçük asal sayılar 2, 3, 5, 7, 11, 13, 17, 19, 23, 29, 31, 37, 41, 43, 47, 53, 59, 61, 67, 71, 73, 79, 83, 89 ve 97 dir.
Öklid (Euklides)'ten beri asal sayılar sonsuz olduğu bilinmektedir, fakat asal sayılar hakkında pek çok başka soru hala daha cevapsızdır. Bunlardan en ünlü ikisi aralarındaki fark iki olan asal sayılar (örneğin 11 ve 13, veya 29 ve 31) hakkındaki ikiz asallar konjektürü ve asal sayıların doğal sayılar içersindeki dağılımı hakkındaki Riemann Hipotezidir. Sayılar teorisi'nin en önemli uğraşı asal sayılar hakkındaki bu tür sorulardır. Asal sayılar ayrıca kriptografi alanının da yapı taşlarıdır.
Asal sayılarla ilgili
Goldbach hipotezi halen kanıtlanamamıştır: Her çift sayı iki asal sayının toplamı mıdır? Örneğin:
4 = 2 + 2
6 = 3 + 3
8 = 3 + 5
10 = 3 + 7
12 = 5 + 7
14 = 3 + 11
16 = 3 + 13
18 = 5 + 13
20 = 3 + 17
22 = 3 + 19
vs...
300 Basamaklı bir Asal sayı:
30395687838640197740576586692903457745879399331434826309477264645328 30627227012776329366160631440881733123728826771238795387094001583065 67338328279154499698366071906766440037074217117805690872792848149112 02228633214487618337632651208357482164793399296124991731983621930427 4280243803104015000563790123

1'in asallığı
19. yüzyıl'a kadar, çoğu matematikçi 1'i asal sayı olarak kabul ediyorlardı ve 1'in asal olarak kabul edilmesine dayanarak yapılan birçok çalışma geçerliliğini hâlâ sürdürmektedir,örneğin Stern ve Zeisel'in çalışmaları. Henri Lebesgue, çalışmalarında 1'i asal olarak ele alan son profesyonel matematikçi olarak bilinir. 1'i asal olarak ele alırsa bazı teoremlerde değişikliğe gidilmesi gerekir. Örneğin tüm pozitif tam sayıların "yalnız bir şekilde" asal sayıların çarpımları şeklinde yazılabileceğini söyleyen Aritmetiğin temel teoremi, nitekim geçmişteki asal sayı tanımına göre geçerli değildir.

Artemis Tapınağı

Artemis Tapınağı


Bugün Artemis Tapınağı'nın yerinde yıkılmış kolonlardan oluşturulmuş bir sütun haricinde hiçbir şey yoktur.
Çok öfkelenen Efesliler Herostratus'un adının hiçbir zaman kaydedilmeyeceğini duyurdular. Daha sonra
Strabo ismi not etti. Bu yüzden nasıl olduğunu bugün bilebiliyoruz.
Aynı gece Büyük İskender doğdu.
Plutarch Tanrıça Artemis'in Büyük İskender'in doğumu ile çok meşgul olduğu için tapınağını kurtaramadığını söylemiştir. Daha sonraları İskender tapınağın yapılması için para ve yardım önerdi fakat Efesliler kabul etmedi. Nihayetinde tapınak İskender'in ölümünden sonra MÖ 323 yılında restore edildi.
Bu yeniden inşa ise 263 yılında İmparator Gallienus zamanında
Gotlar'ın bir akını sırasında yıkıldı. "Respa, Veduc and Thuruar, Gotlar'ın liderleri, gemiye bindiler Hellespont boğazını geçtiler. Orada çok nüfuslu birçok şehri yok ettiler ve Efes'te Diana'nın ünlü tapınağını ateşe verdiler." diye rapor etti Getica'dan Jordanes (xx.107).
Daha sonra Roma İmparatoru Konstantin şehri yeniden yaptırdıysa da Hristiyan oldukları için tapınak tekrar inşa edilmedi. Geçen 200 senede Efeslilerin çoğu Hristiyanlığa geçti ve tapınak dinsel çekiciliğini kaybetti. Kalıntılarının çoğu Hristiyanlar tarafından parçalanarak başka yapıların inşasında kullanıldı.
British Museum'un sponsorluğunda John Turtle Wood 1863'te tapınağı araştırmaya başladı. 1869'da 6 metre derinlikte, çamurların içinde tapınağın temellerini buldu. Bulduğu heykelleri ve bazı kalıntıları British Museum'a götürdü. Tapınaktan çıkarılan yapılar ve heykeller orada görülebilir. Bugün bataklık halinde olan Tapınağın asıl yerinde ise tek bir sütun haricinde hiçbir şey bulunmamaktadır.
1904'de yine aynı müzeden D.G. Hograth'ın liderliğindeki bir ekip kazılara devam ettiler ve sitede birbirinin üzerine inşa edilen 5 tapınak olduğunu keşfettiler.

Mimari ve sanat
Tapınağın üç evreden oluştuğu sanılmaktadır. A evresi Artemisium olarak adlandırılan tapınaktan önce orada yaklaşık MÖ 7. yüzyılda yapılmış bir sunaktır. B evresi daha sonra bunun üzerine yapılmış olan tapınak, C evresi ise yangından sonra yapılan restorasyondur.
Tapınağın içi ve içindeki sanat hakkındaki tanımlamaların ve hemen hepsi tarihçi Plynus'un anlattıklarına dayanmaktadır. Pliny tapınağı 115 metre uzunluğunda ve 55 metre eninde neredeyse tamamen mermerden olarak tanımlamıştır. Tapınak her biri 18 metre olan 127 İyonik stilde kolondan oluşmaktadır.
Artemis Tapınağı içinde birçok sanat eseri vardı. Ünlü Yunan heykeltıraşlar Polyclitus, Pheidias, Cresilas, ve Phradmon tarafından yapılmış heykellerle, tablolarla ve altın ve gümüşle bezenmiş kolonlarla donatılmıştı. Sanatçılar en güzel heykeli yaratmak için birbirleri ile yarışırlardı. Bu heykellerin büyük bir çoğunluğu Efes şehrini kurduğu söylenen Amazonlar'ın heykelleridir.
Pliny ayrıca,
Mausolos'un mozolesi üzerinde de çalışan Scopas'ın tapınağın kolonlarındaki kabartmaları oyduğunu söyler.
Atinalı Athenagoras, Efes'teki baş Artemis heykelinin yaratıcısı olarak Daedalus'un öğrencisi Endoeus 'un ismini vermiştir.

Kült ve tesir
Artemis Tapınağı [trakyanın]'nun ekonomik olarak güçlü bir bölgesinde yer almaktaydı ve tüccarlar ve Anadolu'nun her yerinden yolcular tarafından ziyaret edilmekteydi. Tapınak birçok inanıştan etkilenmiştir ve birçok farklı dinden insan için bir inanç sembolü olmuştur. Efesliler
Kibele'ye taparlardı ve inançlarının büyük bir kısmını Artemis'e de dahil ettiler. Artemis Kibele, Romalı karşıtı Diana'dan çok farklı bir şekil aldı. Artemis kültü uzak diyarlardan binlerce tapanı çekti. Hepsi bu yerde bir araya gelip ona taparlardı.
ZEUS HEYKELİ
Dünyanın yedi harikasından biri olan Zeus Heykeli, Yunanistan´da Olympia kentindeki Zeus Tapınağı için yaptırılmıştır. 12 metre yüksekliğindeki görkemli heykel, M.Ö. 430'larda büyük Yunan heykelcisi Pihidias tarafından sekiz yılda yapılmıştır.
Dev bir sandalyeye oturmuş olan Zeus heykelinin sağ elinde bir Nike heykeli, sol elinde ise üstüne kartal konmuş bir asa vardı. Heykelin, giysileri altın, bedeni fil dişi ve gözleri değerli taşlardan yapılmıştı. Günümüze hiçbir kopyası ulaşmayan heykelin, M.S. 426 yılında Zeus tapınağının yıkılması sırasında ya da bu olaydan 50 yıl sonra Konstantinopolis'teki (İstanbul) bir yangında yok olduğu düşünülmektedir.

Rodos Heykeli

Rodos Heykeli

Rodos'un ilk sakinleri olan Dor'lar, Argos'tan gelen denizci bir kavimdi ve güneş ilahı olan Helios'a taparlardı. Dor'lar Rodos'ta en parlak devrini M.Ö. 3. asırda yaşayan bir medeniyet kurdular. Mısır ve Fenike'nin ürünlerini alıp satarak zengin oldular. Adayı kültür-sanat merkezi, güzel konuşma ve felsefe okulu haline getirdiler.
Makedonya Kralı Demetrios, Rodos’u uzun süre kuşatma altında tutmuştu. Dor'lar, Demetrios'la yaptıkları bir savaşı kazandıktan sonra, kuşatmanın kalkması anısına zafer anıtı olarak ve ilahları Helios'a şükran borçlarını ödemek için, Rodos limanının girişine büyük bir Helios heykeli yaptılar. M.Ö. 281-280 yılında yapılan 32 metre yüksekliğindeki bu tunç heykel, elinde bir meşale tutuyordu. Bugünkü Newyork limanındaki Özgürlük Anıtı Rodos Heykeli'ni andırmaktadır.
Rodoslular bu heykelin kendilerini ve adayı koruduğuna inanırlardı. Bu nedenle her yıl "Helicia" denilen şölenler düzenler, bu heykelin dibinde dört atlı bir arabayı denize atarlardı. İnanışlarına göre,
Helios böyle bir arabayla dünyayı dolaşarak insanları gözetlerdi.
Rodos heykeli ancak 50 yıl ayakta kalabilmiştir.
M.Ö. 223 yılında bir depremde devrildi ve Araplar 653’te Rodos’u alana kadar öyle durdu. Araplar ise heykeli parçalayıp hurda olarak sattılar.
Rodos Kolossosu da denilen bu anıtın
heykeltıraşı Lindos'lu Khares'ti. Lindos, Rodos adasının üç büyük kasabasından biridir.

Mısır Piramitleri

Mısır Piramitleri

Mısır'da El-Gize yakınlarında bulunan piramit şeklindeki firavun mezarları. M.Ö. 2613 - 2494 yılları arasında Mısır'da hüküm süren 4. sülale döneminde yaptırılmıştır. Toplam üç tane olan piramitler, Dünya'nın yedi harikasından biri kabul edilirler. Bu piramitlerin adları Keops, Kefren ve Mikerinos'tur. Keops piramidini, 4. sülalenin ikinci firavunu olan Keops yaptırmıştır. Keops piramidi, üç piramidin en büyüğü olduğundan Büyük piramit adıyla da anılır. Kefren piramidini ise, 4. sülalenin dördüncü firavunu olan Kefren tarafından yaptırılmıştır. En son inşa edilmiş olan Mikerinos piramidini de, 4. sülalenin altıncı firavunu Mikerinos yaptırmıştır. Bu üç firavunun mezarları kendi yaptırdıkları piramitlerin içindedir. Firavunlar, öldükten sonra bir çok değerli eşyası ile birlikte gömüldüler. Fakat, her üç mezarda zaman içinde sürekli yağmalandıklarından, bugün bu eşyaların çoğu bulunamamaktadır.
Eski Yunana tarihçisi Heredots, tam anlamıyla bir teknik ustalık ve mühendislik harikası olan bu piramitlerin yapımının 20 yıl sürdüğünü ve yapımında yaklaşık 100 bin kişinin çalıştığını ileri sürmiştir. Tahminlere göre, Keops piramidi insan elinden çıkan yapıtların en büyüğüdür. Bu görkemli yapı için her biri ortalama 2,5 ton ağırlığında yaklaşık 2,3 milyon blok taş kullanılmıştır.
Bu üç piramidin araziye yerleştirilmelerinde kullanılan geometri bilgisi, taşların kesimindeki titizlik, yapının dev boyutu, kullanılan taşların ağırlığı ve piramitlerin yapıldığı dönemdeki koşullar düşünüldüğünde ortaya çıkan bir çok soru bugün halâ çözülememiştir. Ağır yükleri kaldırmak için kullanılan makaralı halat sistemini bilmeyen Eski Mısırlıların, piramitleri nasıl inşa ettiklerine dair ortaya atılan düşüncelerden en inandırıcı olanı, piramitle birlikte yükselen, tuğla, toprak ve kumdan yapılmış rampalar yaparak taş blokları bunların üstünde kızaklar, silindirik takozlar ve manivelalar aracılığı ile çektikleridir.
Keops piramidin güneyinde Büyük Sfenks vardır. Sfenks'in yüzü, firavun Kefren'in yüzü, bedeni ise yatan bir aslanın bedenidir. Keops'un piramidine giden yolun üzerinde Keops'un annesi Kraliçe Heteferes'in defin eşyalarının bulunduğu bir çukur mezar vardır. Bu mezarın dibinde, Kraliçenin boş lahiti vardır. Lahit, üzerindeki mücevherler ve mobilyalar, dönemin zanaatçılarının sanatsal yeteneklerinin ve teknik yetkinliklerinin gelişmiş olduğunu göstermektedir. Mısır piramitleri, henüz sırları çözülmemiş olarak, güzellikleriyle insanı büyüleyici güzelliktedir.

MAUSELION

MAUSELION
Dünyanın yedi harikasından biri olan Mauselion, M.Ö. 353 yılında ölen Karya Kralı Mausolos icin Halikarnas'ta (Bodrum) yaptırılan anıt mezardır. Mauselion, Kral Mausolos'un eşi Kralice Artemisia tarafından yaptırılmıştır. Mezarın yapımında dönemin en önemli mimar ve heykelcileri çalışmıştır.
Bugün büyük anıt mezarlar için kullanılan "mozole" sözcüğü Mausolos'un Halikarnas'taki bu anıt mezarından gelmektedir. Mezar, 15. yüzyıldan önce bir deprem sonucu yıkılmıştır. Daha sonra, bugünkü Bodrum kalesini yapanlar, mezarın kalıntılarını kullanmışlardır.

İskenderiye Feneri

İSKENDERİYE FENERİ
Dünyanın 7 harikasından biri olan İskenderiye Feneri Antik Çağın en ünlü deniz feneridir. Bu fener, daha sonra yapılan tüm fenerlere bir örnek teşkil etmiştir. M.Ö. 280 yıllarında İskenderiye Limanındaki Pharos Adası'nda Knidoslu Sostratros tarafından yaptırılmıştır.
Orta Çağdan kalan bir inanca göre; heykelin bacakları arasından gemiler geçiyordu. Fakat, bu teknik olarak olanaksızdır. Yaklaşık olarak 32 metre yüksekliğinde olan Rodos Heykeli, M.Ö. 305 - M.Ö. 304 yılları arasında kuşatma altında bulunan Rodos'un kuşatmadan kurtulması anısına yapılmıştır. Heykel, kuşatmadan kalan tunç gereç ve silâhların eritilmesiyle yapılmıştır. Rodos Heykeli, M.Ö. 280'den 225'e kadar, gemicilere karayı gösteren bir işaret görevini gördü, daha sonra adayı sarsan bir deprem sonucu yıkıldı.

Bermuda Şeytan Üçgeni

Bermuda Şeytan Üçgeni
Bermuda Şeytan Üçgeni,
Atlantik Okyanusunda çok sayıda uçak ve geminin kaybolduğu, bazı paranormal olayların yaşandığı bölgenin adıdır. Bu bölge Amerikan sahil koruma örgütünün 7 nolu bölge müdürlüğünün 5720 sayılı sirküler yazısında şöyle tarif edilmektedir: "Bermuda üçgeni ya da şeytan üçgeni diye anılan hayal ürünü yer, Atlantik'te, ABD'nin güneydoğu kıyılarında, açıklanamayan gemi, tekne ve uçak kayıplarının çok yüksek oranda yer aldığı bir alandır. Bu üçgenin köşelerinde Bermuda, Florida'daki Miami, ve Puerto Rico'daki San Juan olduğu kabul edilmektedir.
Kimsenin açıklama getiremediği bu esrarengiz fenomen, içinde bilim adamlarının da bulunduğu pek çok insan tarafından "doğaüstü bir takım güçlerin yaptırımı" olarak algılandı ve öyle lanse edildi. Bu açıklamalar arasında kayıp kıta Atlantis'in orada bulunup (bu düşünceyle paralel olarak Atlas Okyanusu ismini almıştır.) Kayıp Kıta'nın hiçbir zaman anlaşılamayan teknolojik ve manyetik kayıp aygıtlarından birinin etkisinden veya o bölgenin defalarca Dünya dışı varlıkların ziyaretlerinde orada yarattıkları manyetik alanın bir etkisi olduğu, hatta Kristof Kolomb'un bile tuttuğu günlüklerde, o bölgede gökyüzünde uçan tanımlanamaz cisimlerden bahsedildiği iddia edilmiştir. Bu esrarengiz üçgen ile ilgili olarak yapılan son iddia ise uzun yıllardır devam eden araştırmaların birkaç yıl önce bir sonuç verdiğinin iddia edilmesi ile ortaya çıktı . Bu son iddia ya göre tüm bu gizemli olaylar aslında basit bir doğal gaz cilvesi idi .
Yer altından fışkıran doğal gazlar, sadece yüksek kara parçalarından değil, deniz ve okyanus tabanlarından da çıkarlar. Çünkü deniz tabanları da üstü suyla kaplanmış alçak kara parcalarıdır. Ancak, okyanusların derinliklerindeki bölgelerden çıkmak isteyen doğal gazlar, oradaki çok düşük ısının da etkisiyle katı hâle dönüşürler ve "
hidrat" denilen beyaz ve tebeşirimsi bir madde hâline gelirler. Çok derinlere dalabilen robot kameralarının bu bölgedeki karbeyaz okyanus tabanını ve bazı gemi enkazlarinı resimlemesinden sonra konuya şu bilimsel açıklama getirilmiştir: Bu bölge, Gulf Stream denilen sıcak su akıntısının da geçtiği yerdir. Tabanın bazen ısınması yüzünden, bu "tebeşir gazlar" erir ve sudan hafif oldukları için yüzeye doğru yükselirler. O anda, tabandan yüzeye kadar suyun yoğunluğu azalır . O sırada oradan geçen ne varsa, derin bir kuyuya düşer gibi hızla okyanusun dibini boylar. Çünkü, yoğunluğu düşen su, gemileri taşıyacak kaldırma kuvvetini oluşturamaz. Gazın yükselmesi sona erince yoğunluk tekrar eski haline döner ve geride hiçbir iz kalmadan kocaman gemiler kilometrelerce derine gömülmüş olurlar.
Uçakların düşerek kaybolması ise yine aynı sebeptendir. Yüzeye çıkan doğal gazlar, havadan da hafif oldukları için yükselmeye devam ederler. Bu kez yoğunluk azalması, bölgenin üzerindeki atmosferde oluşur. Oradan tesadüfen geçen bir uçak hemen irtifa kaybeder ve motorları durur. Çünkü, motorlardaki benzinin yanması için oksijene ihtiyaç vardır ve düşük yoğunluklu havanın içindeki oksijen miktarı motorların çalışması için yeterli değildir. Böylece uçak da , hızla okyanus tabanına doğru inişe geçer.

BABİL'İN ASMA BAHÇELERİ
Dünya'nın yedi harikasından biri. Bugünkü Irak'ın güneyinde bulunan ve döneminde Babil uygarlığının başkenti olan Babil kentindeki kraliyet sarayındaki bahçeler. Babil'in asma bahçeleri, bir dizi zigguratın teraslarında kurulmuş olan çatı bahçeleriydi. Bu bahçeler, kurulan bir sistemle, Fırat Nehrinin suyu bu bahçelere pompalanarak yapılıyordu.
Bahçeler, Kral II. Nabukadnezar tarafından yaptırıldı. Efsaneye göre, II. Nabukadnezar bu bahçeleri, Asur Kralı III. Adadnirari'nin annesi olan Kraliçe Sammu-ramat'ı veya anavatanını ve yeşilliği özleyen Medialı karısı Amytis'i avutmak için yapmıştı. Babil'in asma bahçelerinin günümüze gelen kesin izleri yoktur. Fakat, bölgede araştırma yapan arkeologlar, Babil'deki sarayın kuzeydoğusunda görünüşü garip olan temel ve tonozlar buldular. Bunların Babil'in Asma Bahçelerine ait olduğu düşünülmektedir. Babil'in Asma Bahçeleri, klasik yazarlar tarafından ayrıntılı bir şekilde tanımlanmıştır. Günümüzde bu tanımlara göre çizilen resimler bulunmaktadır.

Çin Seddi


Çin Seddi
Çin Seddi,
Çin'in kuzeybatısı boyunca uzanır. Halk arasındaki yaygın bir söylentinin aksine uzaydan görüldüğü doğru değildir. Dünyanın en uzun savunma duvarıdır. Kalıntıları Po Hay körfezinde deniz kıyısında başlar. Pekin'in kuzeyinden geçerek batıya yönelir ve Huang-Ho nehrini ikiye bölerek güneybatıya uzanır. Gobi Çölü'nün güneyinden batıya yönelerek devam eder.

Yapılış amacı
Çin'in
Savaşan Beylikler döneminde (M.Ö.403 M.Ö.221), Çin seddinin temeli 20den fazla ayrı ayrı Krallık tarafından atılmıştı. Chu, Qi, Yan, Wei, Han, Zhao, Qin Krallıkları birbirinden korumak için sınırlarında ilk setler inşa ettiler. Qin,Zhao,Yan kralıkları ise XiongNu, DongHu, LinHu, LouFaın saldırılarını durdurmak ve ülkenin kuzey sınırlarını koruma amacıyla da inşa ettiler. Çin'in ilk İmparatoru Qin Shi Huanga, burayı boydan boya aşılmaz bir savunma duvarıyla kapatmaya karar verdi. Bu devasa inşaata girişmekteki amacı konusunda tarihçiler farklı görüşler sürmüşlerdir. Bunlardan bazıları:
Ülkenin sınırlarını Hunlara karşı savunmak.
Uzun savaşlar sonunda yıktığı beyliklerin esir düşen yöneticilerini sürgün ve ağır işe sürerek cezalandırmak.
Ülkeden kaçısları önlemek.
Ülkenin tek yönetim altında birleştiğini içeriye ve dışarıya göstermek.
Qin Shi Huang M.Ö.221 yılında daha önceki krallıkların yaptırdığı duvarları birleştirerek uzattı. M.Ö.3. yüzyıldan M.S.17. yüzyıla kadar Çinliler seddi uzatmaya devam etmişlerdir. Seddi onaran ve savunma amaçlı kullanan son hanedan Ming Hanedanı (1368-1644) olmuştur.
Seddin yıkılmış olan kısımlarıyla birlikte uzunluğu 6.000 kilometreyi bulur. Bugün ayakta duran kısım Ming Hanedanı devrinden kalan 3.000 kilometrelik settir. Ancak asıl inşaat, M.Ö.221 ile M.S.608 yılları arasında yapılmıştır.
Seddin kalınlık ve yüksekliği yer yer değişir. Sanılanın aksine Çin seddinin tamamı tuğlalardan oluşmaz. Bazı yerleri çok zayıf, kuvvetsiz maddelerden(kum, kerpiç) yapılmıştır ve bu duvarlar çok kısadır. Bu zayıf duvarların amacı devleti saldırılardan korumak değil kaçak düşmanı yavaşlatmaktır. Genellikle duvarın yüksekliği 4-6 metre, taban kalınlığı 7 metre ve üst kalınlığı ise 6 metre civarındadır. Kalın olan yerlerin üzerinde atlar ve arabalar gidebilmektedir. Kalın duvarlar boyunca siperlik ve okçu delikleri vardır. 200 metrede bir gözetleme kulesi veya kale ve 9 kilometrede bir fener kulesi bulunur. Duvar üzerinde yer yer saray ve tapınaklara da rastlanır. Bazı yerlerde setler, kademeli savunmaya imkan verecek şekilde birkaç sıra halinde yapılmıştır.
Bu târihî yapı,
7 Temmuz 2007 tarihinde, Dünyanın Yeni Yedi Harikası'ndan biri olarak seçilmiştir.



21 Mart 2009 Cumartesi

Fıkra

Tahmin
Bir delikanlı heyecanla annesine gelir ve aşık olduğunu, evlenmek istediğini ve kızı onunla tanıştırmak istediğini söyler. Ama sadece eğlence olsun diye eve 3 kız getireceğini ve annesinin evleneceği kızı tahmin etmesini ister. Ertesi gün 3 güzel kızla eve gelir. Otururlar, bir süre sohbet ederler. Bir süre sonra çocuk heyecanla annesine sorar: "Tahmin ettin mi?" diye. Anne duraksamadan cevap verir:"Ortadaki kızıl saçlı olan."Oğlan hayretle annesine sorar: "İnanılmaz, nasıl bildin?" Anne cevap verir: "Bir tek ondan hoşlanmadım."
Yumurta sorunu
İskoçyalı'nın tavuğu İngiliz'in bahçesine yumurtlamış. Biri:"Tavuk benim, yumurta da benimdir" diyor. Diğeri: "Benim bahçem, dolayısı ile yumurta da benimdir." En sonunda İskoç: "Bu böyle sürer gider. En iyisi birbirimize birer tekme atalım. Yerde en kısa süre kalan yumurtayı alsın" der. İngiliz de kabul eder. İskoç'un önce tekme atmasına karar verirler. İskoç en ağır postallarını giyip gelir. İyice bir abanıp İngiliz'in bacaklarının arasına bir tekme atar. İngiliz yerden yarım saat sonra ancak kalkabilir. İngiliz tam tekmeyi atmak için hazırlanacakken, İskoç yumurtayı uzatır: "Al senin olsun, bir yumurta için değmez."
Tetris
Temel, bir binanın aşağısında durmuş, arkadaşlarını da çatıya çıkarmış. Aşağıdan arkadaşlarına bağırmış:"Sen iki kolunu da yana açıp atla!"Birinci, Temel'in dediğini yapıp atlamış. Güm! Temel yine bağırmış:"Sen sağ kolunu yana aç öyle atla!" İkinci de Temel'in dediğini yapmış. Güm! Üçüncüye de:"Sen de iki kolunu yana yapıştır öyle atla!" demiş, o da Temel'in dediğini yapmış. Güm! Bu arada yoldan geçen adamın biri sormuş: "Kardeşim siz ne yapıyorsunuz Allah aşkına?" Temel dönmüş:"Ne var? Tetris oynuyoruz."
Kaptan
Bir savaş gemisi karanlık ve sisli bir gecede yol alıyormuş. Derken kaptan köşkündeki komutan tam karşıda ve uzakta üzerlerine doğru gelen bir ışık farketmiş. Hemen karşı tarafa sinyal göndererek su mesajı geçmiş:"Derhal rotanızı 30 derece doğuya çeviriniz!" Karşıdan anında cevap gelmiş:"Sen rotanı 30 derece batıya çevir!" Komutan şaşırmış, biraz da sinirlenmiş, mesajı tekrarlamış:"Rotanı derhal 30 derece doğuya çevir, emrediyorum!" Karşıdan cevap:"Asıl sen rotanı 30 derece batıya çevireceksin!"Komutan öfkeden küplere binmiş, bir mesaj daha yollamiş:"Ben 30 yıllık kaptanım, sana son kez emrediyorum, rotanı 30 derece batıya çevir!""Sen 30 senelik kaptansan ben de 20 senelik denizciyim, sen rotanı 30 derece doğuya çevir!"Komutan, o kadar sinirlenmiş ki, hemen mürettebata bütün topları ateşe hazır hale getirmelerini emretmiş ve son kez bir mesaj göndermiş: "Burası bir savaş gemisi, derhal rotanı 30 derece batıya çevirmezsen ateşe başlayacağız.""Buras da bir deniz feneri. Sen rotanı bir an önce 30 derece doğuya çevirmezsen birazdan kayalara çarpacaksın."
Ana tarafından
İstanbul'da bir berberde, Dursun Karadenizlilerin çok cesur erkekler olduğunu, sabunsuz traş olduklarını iddia edip ilk denemeyi biraz zor ve acılı da olsa kendisinde yaptırmış. Dursun'un traşı acı içerisinde bittikten sonra Temel koltuğa oturunca berber: "Siz de Karadenizlisiniz, sizinki de mi sabunsuz?", diye sorunca Temel,"Ben ana tarafından İstanbulluyum." demiş.
Uçak fabrikası
Uçak fabrikasında yeni bir tasarım. Herşey mükemmel. İlk test uçuşu fakat uçağın kanatları gövdeyle bağlantı yerinden kopuyor. Tüm ekip enkazın başında. Birisi "kanatla gövdenin birleştiği yerlere delik delin" diyor. Yeniden hesaplamalar, iki yıllık çalışma, test uçuşu. Ne yazık ki akıbet aynı. Kanatlar yok. Fabrikaya taşınan enkazın başındaki acayip adamdan aynı öneri. "Delik delin kardeşim." Üçüncü denemenin de akıbeti aynı olunca proje sorumluları acayip adamın dediklerini uygularlar. Sonuç tam bir BAŞARI. İnanılmaz bir sağlamlık. Acayip adamı fabrika içinde bulurlar ve proje müdürünün önüne getirirler. "Biz bu kadar Profesör ve Mühendis, bilim adamı çözemedik, sen çözdün bu sorunu; kimsin sen?" Adamcağız sıkılarak: "Tuvalet temizleyicisiyim, kahrolası tuvalet kağıtları hiç bir zaman delikli yerlerinden kopmazlar da!"
Dargınlık
Temel ile karısı kavga edip küsmüşler ve birbirleriyle konuşmuyorlarmış. İsteklerini bir kağıda yazarak gideriyorlarmış. Yine bir akşam Temel kağıda:"Fadime beni sabah 6 da uyandır." diye yazmış.Sabah olduğunda bir uyanmış ki saat 8. Tam Fadime'ye bağıracakken bakmış ki kağıda bir not eklenmiş: "Temel kalk, saat 6."
Kutup ayısı
Soğuk bir kutup gecesinde yavru kutup ayısı annesine yaklaşarak:"Anne, ben kutup ayısı mıyım?""Evet oğlum.""Peki anne sen de kutup ayısı mısın?""Evet oğlum.""Peki anne, babam da kutup ayısı mı?"
"Tabii ki oğlum."
"Peki anne dedem, dedemin dedeleri falan hepsi kutup ayısı mıydı?
"Evet oğlum hepsi kutup ayısıydı."
"Yani sülalemizde bi karışıklık falan yok di mi anne?"
"Yok tabi oğlum hepimiz kutup ayısıydık, niye soruyorsun?"
"Üşüyorum anne neden üşüyorum ben?"
Pazarlık
Kayseri'de bir ilkokulda matematik dersinde öğretmen öğrenciye sormuş:"Altı kere altı?""Otuz dokuz.""Otur, sıfır." diye bağırmış öğretmen.Öğrencinin bir arkadaşı dönüp merakla sormuş:"Ya bildiğin halde neden otuz dokuz dedin?""Pazarlık edecektim, anlamadı."
Dalgıç
Adam işten eve gelmiş. Karısı yatak odasında sevgilisi olduğundan heyecanlı:"Hayırdır erken geldin?" demiş. Adam: "İşim erken bitti biraz uyuyacağım." derken yatakodasına girmiş. Bir bakmış balkonda bir adam var. Tutmuş adamın yakasından: "Ne yapıyorsun kardeşim burada?" demiş. Balkondaki adam: "Abi ben paraşütçüyüm, rüzgarda sürüklendim balkona inmek zorunda kaldım." demiş.Adam, balkondaki adamın yakasını bırakmış. "Doğru söylüyorsundur birader. Küvetinde dalgıç çıkan evin balkonuna paraşütçü inmez mi?"
Trafik kazası
Kaza yerinin etrafını önce polis kordonu sonra da büyük bir meraklı kalabalığı çevirmişti. Gazetesine, iyi bir kaza fotoğrafı yetiştirmek isteyen uyanık foto muhabiri çemberleri aşamayınca:"Yol verin! Yol verin! Ben kaza kurbanının oğluyum!" diye bağırmağa başladı. Kenara çekilip yol verdiler. Foto muhabiri yaklaştı. Arabanın önünde bir eşek yatıyordu.
Fare misin?
Adamın biri kendini fare zannettigi için akıl hastenesine düşmüş. Tedavisi bittikten sonra doktor sormuş:"Şimdi sen bir fare misin yoksa insan mı?" "Fare olur mu doktor bey ben bir insanım." "O zaman artık gidebilirsin iyileştin artık." demiş doktor. Adam kapıdan çıkmış ve imdat diye bağırarak tekrar içeri girmiş doktor ne oldu diye sormuş. Adam:"Bir kedi gördüm de ondan korktum." demiş. Doktor : "Hani sen artık kendini bir fare zannetmiyordun?" demiş. Adam da:"Ben fare olmadığımı biliyorum bilmesine de kedi nerden bilsin?"
Pratik çözüm
Adamın biri psikologa gitmiş ve sıkıntısını anlatmaya başlamış:"Geceleri uyuyamıyorum efendim, sürekli yatağın altında biri varmış gibi geliyor. Yatağın altına iniyorum, bu seferde sanki yatağın üzerinde birileri varmış gibi geliyor." Doktor:"Alt aylık bir çalışma sonucu bu sorunu hallederiz." demiş."Peki vizite ücreti ne kadar?" diye sormuş adam."Seans başı 50 dolar haftada üç seans." diye cevaplamış doktor. Adam da fiyatı duyunca hemen kalkıp çıkmış muayenehaneden. Doktor, bir kaç ay sonra sokakta hastaya rastlamış alaycı bir tavırla gülerek:"Ne oldu hastalıktan kurtulabildin mi?" diye sorunca adam da gülerek:"Evet hem de bir şişe şaraba hallettim." Doktor çok şaşırmış:"Nasıl yani?""Sizden çıktıktan sonra birahaneye uğradım, biramı içerken yanımdaki berduşla dertleştik, ona bir şişe şarap ısmarladım, o da bana karyolanın bacaklarını kesmemi tavsiye etti."
İki sarhoş
İki sarhoş yolda gidiyorlarmış. Arabayı kullanan sormuş: "Şehre yaklaştık mı?""Evet, az yolumuz kaldı.""Nereden anladın?""Nereden olacak, gitgide daha çok insanı eziyoruz da ondan."
Tatlı mı?
İki akıl hastası havuzun başına gelirler, biri hemen havuza atlar, suyu içer, azıcık içtikten sonra tükürür bunu gören diğer akıl hastası:"Ne yaptın sen şimdi?" der. Havuzdaki hasta: "Geçen gün iki şeker atmıştım, tatlı oldu mu diye bakıyordum ama olmamış." der.Dışardaki hasta: "Sen deli misin nesin yahu, karıştırsana…"
Duyma bozukluğu
Adam doktora gider :"Doktor bey, galiba karımda işitme kaybı başladı. Ne yapabiliriz?" Doktor :"Eve gittiginiz zaman, karınızın arkasında, biraz uzakta durun. Normal bir sesle ona soru sorun. Eger sizi duymazsa biraz daha yaklaşın ve sorunuzu tekrarlayın. Hangi mesafede duyduğunu tespit edelim, ona göre bir tedavi uygularız."Adam eve döner. Karısı mutfakta yemekle uğrasmaktadır. Adam mutfağın kapısında durur ve normal bir sesle:"Hayatım, ne yiyoruz bu akşam?" diye sorar.Karısı cevap vermez. Adam bir iki adım atar ve bir kez daha sorar:"Hayatım, ne yiyoruz bu akşam?"Karısı yine cevap vermez. Adam kadının dibine kadar gelir ve tekrarlar:"Hayatım, ne yiyoruz bu akşam?"Karısı öfkeyle dönerek cevap verir:"Üçtür köfte diyorum ya!"
Şıp diye
Adam, tıklım tıklım dolu bir hipermarketteymiş. Alışveriş eden çok güzel bir kadının yanına sokulmuş:"Afedersiniz hanımefendi, karımı kaybettim bulamıyorum, benimle biraz konuşur musunuz?"Güzel kadın tepkili bir şekilde:"Karınızı kaybetmenizle benim ne ilgim var?"Adam izah etmiş:"Rica ederim, lütfen yanlış anlamayın. Ne zaman güzel bir kadınla iki çift laf etmeye kalkışsam, karım şıp diye damlar da."
Sıfırdan yüze
Üç adam barda oturmuş konuşuyorlarmış.Birincisi demiş ki: "Karıma öyle bir hediye aldım ki, 6 saniyede 0'dan 100'e çıkıyor." Diğerleri anlamamışlar."Ne aldın?" diye sormuşlar."Beyaz bir Porsche aldım. Çok mutlu oldu." diye cevap vermiş.İkinci adam demiş ki:"Ben de geçen doğum gününde karıma 4 saniyede 0'dan 100'e çıkan birşey almıştım."Hemen anlamışlar tabi."Vaay, yoksa Ferrari mi aldın?"Adam gülümsemiş:"Evet, kıpkırmızı bir Ferrari aldım. Gerçekten de ona çok yakıştı." demiş.Bu sefer üçüncü adama sormuşlar:"Peki sen ne aldın karına?"Adam:"Ben öyle birşey aldım ki; sadece 2 saniyede 0'dan 100'e çıkıyor."Adamlar şaşırmışlar:"Atıyorsun!" demişler, "Öyle bir araba olmaz ki?!""Araba aldığımı kim söyledi?" demiş adam. Diğerleri:"Ne aldın peki?" diye sormuşlar. Adam cevap vermiş:"Baskül."
Telekom
Rus fizikçiler, yerin 100 metre altında bakır tel bulduklarını, bunun ise atalarının bundan 1000 yıl öncesinde telefon şebekelerinin oldugunu kanıtladığını duyurdular. Bu olaydan 1 hafta sonra Amerikan gazetelerinden cevap geldi. Amerikan bilim adamları, yerin 200 metre altında 2000 yıl öncesine ait fiber optik hatlar bulduklarını, ve bunun, Amerikan toplumunun, Ruslardan 1000 yıl önce gelişmiş dijital haberleşme sistemlerini kullandığının kanıtı oldugunu söylediler. Bir hafta geçmeden Türk gazetelerinden cevap geldi. Türk bilim adamları yerin 500 metre altına kadar kazdıklarını ve hiçbirşey bulamadıklarını, bunun ise atalarının 5000 yıl öncesinde mobil telefon ve kablosuz iletişim sistemlerine sahip olduklarının kanıtı olduğunu söylediler...

Uzay görevi
Nasa Mars'a insan gönderecekmiş. Sadece bir kişi gidebilecek, giden de geri dönemeyecekmiş. İlk aday olan mühendise bu iş için ne kadar isteyeceğini sormuşlar:"1 Milyon Dolar." demiş ve eklemiş "Kızılhaç'a bağışlayacağım."İkinci aday olan doktora da aynı soruyu sormuşlar. Doktor:"2 Milyon Dolar." demiş. "Bir milyonunu aileme vereceğim bir milyonunu da tıbbi araştırmalara bağışlayacağım."Üçüncü aday olan Temel aynı soruya:"3 Milyon Dolar." diye cevap verince yetkililer neden herkesten fazla istediğini sormuşlar. Temel yetkililere doğru eğilmiş, kısık bir sesle:"1,5 milyonunu ben alırım, 1,5 milyonunu size veririm, mühendisi de Mars a göndeririz."
Çok kalabalık
Doktorlar akıl hastalarını test etmek istiyorlarmış ve kim iyileştiyse, onu taburcu edeceklermiş. Duvara kocaman bir otobüs resmi çizerek akıl hastalarına "Atlayın otobüse!" demişler. Tümü birer birer otobüs resmine çarpıp yere düşmeye başlamış ama bir tanesi hariç. Doktorlar bu hastaya "Sen niye binmiyorsun?" diye sormuşlar.
Olanları uzaktan izleyen hasta cevap vermiş:
"Çok kalabalık. Taksiye bineceğim."
Azrail ve Temel
Azrail Temel'in yanına gelir ve "Kardeş vaktin tamam hadi gidelim." der.Temel de uyanık ya, yalvarır "Bana 5 yıl süre ver ondan sonra gel al canımı." Azrail "Tamam." der. Temel de kendi kendine pilot olursam beni havada yakalayamaz derken 5 yılın sonunda Azrail pilot Temel'in yanına gelir ve"Vakit doldu gidelim." der.Temel de "Şimdi canımı alsan arkada 300 yolcu var onlar ne olacak?" diye sorar.Azrail: "Çok güzel olacak. Hepinizi bir araya getirene kadar canım çıktı zaten."
Yapıştım
Bir gün bir bilim adamı yılbaşı nedeniyle hastaneleri gezip iyileşen akıl hastalarını salmaya karar vermiş. Bir sürü hastaneyi gezmis fakat hiç iyileştiğine kanaat getirilen akıl hastasına rastlamamış.En sonunda bir hastaneye gitmiş bir de bakmış ki bütün hastalar zıplıyor, hemen onlarla ilgilenen doktorlara sormuş: "Bunlar neden böyle zıplıyorlar?"Doktor:"Bunlar kendilerini mısır patlağı zannediyorlar." demiş. Bir de bakmışlar ki bir tanesi zıplamadan yatağın üzerinde sabit bir şekilde duruyormuş. Hemen ona yaklaşarak sormuş:"Sen neden zıplamıyorsun?""Ben tavaya yapıştım.”

Ayı bu
Bir avcı, evine gelen misafirlerine eski bir ayı postunu göstererek der ki: "Bu ayıyı Bolu ormanlarında vurmuştum."Misafirlerden biri, bu palavraya inanmayıp sorar: "Nasıl olur? Kutup ayısı bu. Bolu'da bulunmaz."Avcı gülümseyerek cevap verir:"Kardeşim ayı bu. Buranın kutup olmadığını, Bolu ormanları olduğunu nereden bilsin?"
Bebek gibi
Huzurevinin bahçesinde iki tonton yaşlı adam bi banka oturmuşlaflıyorlarmış:
"Aaah ah... Yaş oldu 73. Elim ayağım tutmuyor, her tarafım ağrıyor. Benle aynı yaşta değil misin sen? Kendini nasıl hissediyorsun?"
"Yeni doğmuş bir bebek gibi."
"A aa! Nasıl yani?"
"Kafamda saç yok, ağzımda diş yok, galiba az önce de altıma kaçırdım."
Uzay
Uluslararası bir toplantıda konuşulurken, Amerikalı: "Biz Mars'a gideceğiz." demiş. Alman: "Biz yakıtsız giden otomobil üreteceğiz." demiş. Fransız: "Atom bombasını etkisiz hale getirecek projelerimiz var." demiş. Temel de onlardan geri kalmamak için : "Biz de güneşe gideceğiz." demiş. "Güneşe gidemezsiniz, demişler. Güneş yakar."Temel gülümsemiş: "O kadar da enayi değiliz, tabi." demiş. "Akşam serinliğinde gideceğiz."
Astronot
3 astronotun uzaya gönderilmelerine karar verilir. Bunlardan biri Alman, biri İngiliz biri de Temel. Uzay görevinin süresi ayları bulacağından her birinin en önemli ihtiyaçlarını sorulur. Alman: Bol bira ister.İngiliz: Bana bol bol viski. En son Temel'e sorarlar. Temel:"Bana da bol bol sigara." der.Astronotların istekleri yerine getirilir ve kendilerine görev boyunca sıkıntısını çekmeyecekleri kadar talep ettikleri her ne ise uzay mekiğine yüklenir, fırlatma yapılır ve görev başlar.Aylarca süren görev sonunda dünyaya geri dönerler. Tabi aileler merakla bekliyor. Önce Alman iniyor, zaten iri yarı olduğu halde kocaman da bira göbeği yapmış. Sonra İngiliz iniyor, hala zil zurna sarhoş. En sonunda uzay mekiğinden Temel'in inmesine sıra geliyor. Temel kapıda görünür görünmez fırlıyor ağzında sigarayla:"Allahını seven bana ateş versin!!!"
Espri
Dursun: "Temel, oruçluyken kaç hamsi yiyebilirsin?"Temel: "Yüz tane yerim."Dursun: "Yiyemezsin, ilkini yiyince orucun bozulur çünkü."Bu cevap Temel'in çok hoşuna gitmiş, başlamış mahallede gezmeye, soruyu soracak adam arıyormuş o anda İdris ile karşılaşmış.Temel: "İdris, oruçlu oruçlu kaç hamsi yiyebilirsin?"İdris: "Bin tane falan yerim herhalde."Temel: "Yüz deseydin sana çok güzel bi espri yapacaktım ama…"

Tembih
Bütün erkekler mahşer yerinde toplanmış, başlarında bir melek, herkes şaşkın şaşkın birbirine bakıyormuş. Melek herkesi susturup: "Karısından korkanlar şu tarafa geçsin!" diye bağırmış. Kendisinden geçmiş, bodur, pısırık birisi hariç hepsi meleğin söylediği tarafa geçmiş. Bütün erkekler dönüp geçmeyen adama bakmışlar özenerek. Melek sormuş: "Sen korkmuyor musun karından?"Adam cevap vermiş:"Yok korkmak korkmamak değil mevzu benim derdim başka. Karım burada kalmamı tembihledi."
Üniforma
Zararsız bir akıl hastası ile bir polis bir handa, aynı odada misafir olurlar. Akıl hastası hancıya sabah erken yola çıkması gerektiğini söyler ve sabah ezanında uyandırılmasını rica eder. Hancı akıl hastasını istediği vakitte uyandırır. Karanlıkta giyinmeye çalışan akıl hastası yanlışlıkla polisin üniformasını giyer ve yola koylulur. Epey yol katettikten sonra ortalık aydınlanınca üzerindekileri fark eder ve çok sinirlenir:"Vay aptal hancı! Benim yerime polisi uyandırmış!"

Nickler

1. Gül nedir ki,solup gider.Gün nedirki,gelip geçer.Ateş nedir ki, söner gider. Ama sana olan sevgim sonsuzdur. Ancak "MEZARDA" biter

2. Hasret kapımda nöbetler tutuyor.. Sevgilim uzak bir $ehirde gözlerim onu arıyor.. Bir ku$ olup gitsem a$sam $u enginleri varsam senin yanına öpsem doyasıya koklasam
3. Aşk günah olmayacak kadar masum, köle olmayacak kadar özgür, unutulmayacak kadar derin, umulmayacak kadar yakın, tek başına yaşanmayacak kadar takımdır.
4. Ben seni unutmak için sevseydim sana olan tutkunluğumu kalbime değil günesin çıktığı zaman kaybolan buğulu camlara yazardım
Sevgisiz Bir Hayat Oksijensiz Bir Nefes Almaya Benzer.Sevgisiz Bir Yaşam Kuru Bir Çölde Cayır Cayır Yanmaya Benzer.Aşksız Bir Direnişte Umutsuzca Direnmeye Benzer..

Sev seni seveni hak ile yeksan ise sevme seni sevmeyeni mısıra sultan ise..

Sarı giyer güneş olursun.Mavi giyer deniz olursun. Siyah giyer matem olursun.Kim bilir belki birgün beyaz giyer benim olursun.

Gözlerim gözlerini görmesede ellerim ellerini tutmasada yokluğun hergece kalbimden vursada sana aşığım ya oda yeter bana...

Bir insana verilebilecek en güzel armağan yürektir ve bir insanı sevebilmek dostum inan yürek işidir.

Kül olmuş ateş yanarmı,buz tutmuş su akarmı,şu gözler seni sevdi BAŞKASINA BAKARMI.

Sen benim tarihinin en güzel fethisin sen yıldızları bol olan gecenin en parlak yıldızı sen benim ıssız bir adada isteyeceğim üç şeyin üçüsün AŞKIM

Sesini duysamda heran yüzünü görmek gibi değil ; özlediğimi bil heran çünkü hiçbir şey seni sevmek gibi değil!

Bir gün beni arayacaksın arkadaşlarına soracaksın sana tuhaf bakacaklar o anda ezan sesi duyacaksın o ezan değil sela diyecekler bir gül arayacaksın ama bulamayacaksın çünkü mevsim SONBAHAR...

Eğer seni nasıl ve ne kadar sevdiğimi öğrenmek istiyorsan bana yeni bir dil bulmalısın, çünkü sana olan sevgimi anlatmak için kelime bulamıyorum.

Beyaz bir güvercin yolluyorum sana; kanatlarında mutluluk, yüreğinde sevgi ve sadakat, karbeyaz tüylerinde umut ve gagasında iyi geceler öpücüğü, yanağını uzat. Dünde, bugünde, yarında... Yüreğin kadar yanındayım. Kendini yalnız hissettiğinde elini kalbine koy; ben hep ordayım!

Unuturum desem de inanma sakın, ömrümce kalbimden silinmez adın. Bir sızı içimde senden de yakın kalbimin sesini dinler bulurum seni.

Beni bir dakika değil bir saniye değil bir saniyenin onda biri kadar sev... Bir yıl değil on yıl değil bin yıl mesut olurum.

Dün gece sen uyurken kızıla boyadım denizleri, uçurumdan attım sessizliği, haber saldım rüzgarlara, fısıldasınlar seni ne çok sevdiğimi ve özlediğimi...

Bir insanın idealleri olmalı, sonsuzluk gibi... Bir insanın özlemi olmalı, özlemle açan çiçekler gibi... Bir insanın birtanesi olmalı, o da senin gibi...

Bir yudum sevgi koskoca bir okyanusa bedeldir benim için ve özellikle de senin bir yudum sevgine hasretim şimdi uzaklarda sevgilim. Seni hasretimi tüketircesine kucaklıyor ve buseler yolluyorum buralardan.. Kalbim hep seninle...

İnsanlar gelmeleriyle yanlızlıklarını dağıtanları severler, gitmeleriyle kendilerini yalnız bırakanlara aşık olurlar.

Hüsranı bir tek yerde kabul ediyorum, yaşamak varken yaşayamamış olmakta.

Hadi gökyüzünden senin için tuttuğum,üzerine tüm duygularımı yüklediğim,yıldızı al,yüreğimden yüreğine yollar var,hadi benim için uzaklardan bir tebessüm yolla...

Duygular vardır anlatılmayan sevgiler vardır kelimelere sığmayan bakışlar vardır insanı ağlatan insanlar vardır ki asla unutulmayan,işte sende onlardansın!!!

Kaplanla göz göze gelmiş bir ceylan gibi , ürkek bakışlarımda sensizlik , ıskalanmış hayallerimde gençliğim ,eremediğim vuslatlarda ümidin.

Sokakta bir kız gördüm takıldı gözlerim gözlerine, Aşığım zannetti beni kendine, Halbuki ne bilsin, Benziyordu GÖZLERI GÖZLERINE.

Rüzgara hakim olamıyorsan yelkenlerini ona göre ayarla ve unutma ki hayat karşılaştığın güçlüklerle değil gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir.

Dostlar ırmak gibidir, kiminin suyu az, kiminin çok... Kiminde ellerin ıslanır yalnızca kiminde ruhun yıkanır boydan boya.

Hayatta üç şeyi sevdim; Seni, kalbimi, ümit etmeyi...Seni sevdim, sensin diye, Kalbimi sevdim, seni sevdi diye, Ümit etmeyi sevdim, belki seversin diye...
Yanağına konan kar tanesi eriyip dudaklarına indiğinde,
Hissettiğin o bir damla serinliği benimle paylaşmak istersen,
Yönünü rüzgara dön ben o rüzgardayım...


Kucaklamaya kollarının yetmeyeceği bir ağaç , bir tohumla başlar ;
En uzun yolculuklar bir adımla başlar;
Gerçek sevgiler ise küçük bir tebessümle başlar.


Seni unutmak zor anlatmaksa imkansız,
Sen unutuldukca hatırlanan,
Anlattıkca bitmeyensin meleğim..


Seni uzaktan sevmeyi, bana bakmadan görmeyi,
Seni duymadan dinlemeyi, gözyaşlarımla gülmeyi
Ve kavuşmak için sabretmeyi,
Her şeyi öğrendim ama sensiz olmayı asla...


Duygular vardır anlatılamayan..sevgiler vardır kelimelere sığmayan...
Bakışlar vardır insanı ömür boyu ağlatan...yollar vardır aşılması güç olan.
Kalpler vardır acılarla parçalanan, ve insanlar vardır hiç unutulmayan.
Sanma beni sevipte bırakanlardan. Benim sevgim mezara kadar olanlardan...


Bir Çiçeğin açmak için sebepler bulduğu gibi,
Yaşama dair sebepler bulmak için yaşıyorum...
Eğer bir gün gelir de yaşamak için bir sebep bulamazsam;
Ölmek için bir sebep bulmuşum demektir
Bir yudum zehir olsan, bir an bile düşünmeden seni içerdim,
Sırf seninle bir olmak ve seni içimde hissetmek için.


Sevgilim bilki senden uzak ne güzellikleri avutur beni bu şehrin,
nede yıldızlı akşamları!... özlemin bir nehir olmuş
YARAR GİDER İÇİMDEKİ DAĞLARI


Seni seviyorum kelimesini sana benden başka kimse söylemesin,
Yalnız bana sakla dudaklarını seni benden başka kimse öpmesin,
Ne olurdu her seven sevilse sanki, bu dünyada aşktan güzel ne var ki,
Gel kollarıma öyle sarıl ki kimsenin çözmeye gücü yetmesin.


Seni niyemi seviyorum geçmişin içinde kaybolmuş beni
Yeniden hayata döndürdüğün için çok ama çok seviyorum.


Kalbin hangi sevgi için çarpıyorsa yeni doğan günün güneşi
Seni ona kavuştursun.


Hayatın en güzel anı herşeyden vazgeçtiğiniz zaman
Sizi hayata bağlıyan biri olduğunu düşündüğünüz andır.


Sen benim gözlerimde saf bir gerçek,
Yüreğime bahar getiren bir çiçeksin.
Sen bedenimdeki yumuşak kudret,
Gönül bahçemde uçuşan bir kelebeksin..


Ben sana mecburum bilemezsin, adını mıh gibi tutuyorum aklımda
İçimi seninle ısıtıyorum bir yaşamak düşünsem "sus" deyip adınla başlıyorum.


Sevgili binlerce insan arasından gönül gözüyle görüp ayrı bir kimlik verdiğimizdi Her sözü büyü olan, dokunduğu herşeyi kutsallaştıran muhteşem insandı.


Yanındayken içimi saran ateş, sen yokken hayalinle canlanır.
Gözlerimdeki parıltı senin sevginin eseri,
Ve benim varlığım yanlız senin eserin.


Seni yüreğimden atabilsem atamıyorum,
Seni gözlerimden silebilsem silemiyorum
Sensizlik acısını çekemiyorum,
Dönersen diye koştum camlara
Ama yoksun yine yok..


Her sabah uyanıp yüzünü güneşe verdiğinde,
Gücünü alamazsın sıcak sevgilerden,
Unutma sakın bir sevgi bin sevgi doğurur ve
O sevgilerden yepyeni bir dünya kurulur..


Ben Toprağım suyum sensin, ben yaprağım dalım sensin
İlkbaharım yazım sensin sensiz hayat çekilmiyor.
Sözcüklerle tarif edilemeyecek kadar derin sana hissettiklerim.Bir de yüregimdeki kuslarin sesini dinle…Belki onlar daha iyi anlatir askimi.Biliyorum ki,sen oldugun sürece o kuslar hiç terketmeyecek yüregimi…
Sevgilim, ben seni yasiyorum,seninle yasiyorum.Çünkü…Seni Çok Seviyorum…
Seninle birlikteyken ulasamayacagim hiçbir sey yok.Senin beni sevdigini bilmek,bu aski birlikte paylastigimizi bilmek bana her seye karsi sonzuz bir dayanma gücü veriyor.
Olur da bir gün,yasadigimiz bu kenti terketmek zorunda kalirsak,gittigimiz yerde de kendimize ait mutlu bir hayatimiz olacagini biliyorum.Biz birlikte olduktan sonra dünyanin her yeri cennet…